Otto von Bismarck



Prusyalı devlet adamı. Almanya İmparatorluğunun kurucusu ve ilk başbakanı. 1 Nisan 1815'de
Brandenburg'daki Schönhausen'de doğdu. Babası, Ferdinand Von Bismarck-Schönhausen, Prusya
ordusunda görev yapmış büyük bir toprak sahibi asilzade; annesi Wilhelmine Menclen, Üçüncü
William Frederick'in yüksek memurlarından birinin kızıydı. Anne ve babası arasında bu zıtlık,
Bismarck'ın tabiatındaki çelişkilerin temel sebebi olmuştur. Görünüş olarak ve zevkleri itibariyle, güçlü
bünyesi, doymak bilmez iştahı ve ülkesine bağlılığı ile tam bir asilzadeydi. Buna karşılık, ruhi
bakımdan aşırı hissi, çok terbiyeli, çok hassastı. İnce bir zekaya ve kendini yüksek sınıftan bir Alman
yazarı yapacak derecede güçlü bir ifade ve kabiliyete sahipti.
Yüksek öğrenimini hukuk dalında, pek de parlak olmayan bir şekilde Göttingen ve Berlin
Üniversitelerinde yaptı (1832-1835). Kısa bir askerlik hizmetinden sonra ailesinin topraklarının idaresini
eline aldı. Bu sıralarda kendini tarih ve felsefe konusunda yetiştirdi.
Arazilerin başındaki hayatı sırasında dinine çok bağlı bir muhitte yaşıyor ve bu hayattan hoşlanıyordu.
Sonunda bu çevreden dinine çok bağlı biriyle Johanna von Puttkamer ile evlendi (1847). Hayatı
boyunca İslamiyeti tetkik etmiş, her fırsatta hayranlığını dile getirmiştir.
Bismark, Kur'an-ı kerimdeki ilahi kudret ve azameti ve Peygamber efendimizin şanını şöyle ifade
ediyor:
"Muhtelif devirlerde insanlığa yol göstermek için Allah tarafından gönderildiği iddia edilen bütün
kitapları etraflı olarak inceledimse de, hiç birinde hikmetli bir bahis görmedim. Bu kitaplar, değil bir
toplumun veya milletin, bir ev halkının dahi saadetini sağlamaktan uzaktırlar. Fakat, hazret-i
Muhammed'in kitabı böyle değildir. Ben Kur'an-ı kerimi tedkik ettim. Her kelimesinde bir hikmet
buldum. Muhammed'in düşmanları bu kitabı O'nun yazdığını söylüyorlarsa da en gelişmiş dimağların
dahi böyle bir eser vücuda getirmelerine imkan yoktur."
"Ey Muhammed! Sana muasır olamadığımdan dolayı çok müteessirim. Muallimi ve naşiri olduğun bu
kitap senin değildir. O ilahi kaynağa bağlıdır. O'nun ilahi bir kitap olduğunu inkar etmek, mevcut
ilimlerin yanlışlığını ileri sürmek kadar gülünç olur. Bu sebeple, beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti
bir defa görmüş, bundan sonra bir defa daha görmeyecektir. Ben, huzurunda kemal-i hürmetle
eğilirim."
1847'de Prusya birleşik meclisine seçilmesi Bismack'ın siyasi hayatının başlangıcı olmuştur. İhtilalci
fikirlerin Avrupa başkentlerini kasıp kavurduğu sıralarda muhafazakar ve liberal görüşlü Bismarck,
sosyalist eğilimlerin yıkıcı olduğunu savunmasıyla dikkatleri çekti, şöhret buldu.
Bismarck'ın 1851'de Prusya delegesi olarak Frankfurt'taki Alman Konfederasyonu Meclisine tayini
diplomatlık mesleğinin başlangıcı sayılır. Sonraki yıllar Frankfurt'ta ortaya çıkan siyasi karışıklıklar
sonunda, kendi deyimiyle buzdolabına konmak üzere 1859'da Petersburg'a, 1862'de Paris elçiliğine
gönderildi. Daha sonra 22 Eylül 1862'de acele olarak Başbakan ve Dışişleri Bakanı sıfatlarıyle Berlin'e
çağrıldı.
Başbakan olarak Bismarck'ın başardığı işlerin başında Almanya'nın birliğini kurması gelir. İnce politik
sanatıyla bu zor işi başarmış, daha sonra 18 Ocak 1871'de Versailles'te Alman İmparatorluğu tescil
edilmiştir.
Bismarck 20 Mart 1890'da anti-sosyalist programının ve Rusya politikasının reddedilmesi üzerine,
Başbakanlıktan istifa ederek, imparatorluğunun idaresini genç imparator İkinci Wilhelm'in titrek ellerine
bıraktı ve 1898 yılında öldü.
Ülkeyi adeta tek başına idare eden ve kendine halef yetiştirmemiş olan Bismarck'tan sonra
imparatorluk, acemi idareciler elinde onun ölümünden sonra ancak 20 yıl ayakta kalabildi. Bismarck'ın
büyüklüğü, dış politikadaki başarısından gelir. Dış politikada o zamana kadar Avrupalıların
anlayamadığı "imkanlar sanatı"nı kavramıştı. Avrupa'ya hakim olmayı hiçbir zaman arzulamamış,
büyük güçleri birbiri karşısına getirirek dengelemeye çalışmakla yetinmiştir. "Siyaseti, Sultan İkinci
Abdülhamid'den öğrendim!" sözü meşhurdur. Hatta Abdülhamid Hanın yüksek siyaseti için; "Dünyada
on gram akıl olsa, bunun bir gramı bende, bir gramı diğer dünya devlet adamlarında, sekiz gramı
Sultan İkinci Abdülhamid'dedir." itirafında bulunmuştur.
Harbe karşı olmamakla birlikte, meseleleri diplomasi yoluyla halletmeyi tercih etmiş ve politikası için
lüzumlu olduğunda, ancak sınırlı maksatlarla harbe girmiştir. Kurduğu ittifak sistemiyle, Avrupa barışını
korumak gayesini gütmüş bu sistem içinde büyük bir kabiliyetle Avrupa güçlerini birbiri karşısında
tutmayı başarmıştır. Barışın kalıcı olduğuna inanmamakla birlikte, Berlin Kongresinden sonra büyük
çalkantılar içindeki Avrupa'ya 30 yıllık barış çağının asıl mimarı olarak isim yapmıştır.

0 yorum:

Yorum Gönder